Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı, İklim Değişikliği Baş Müzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar ve Çevre ve İklim Değişikliği Uzmanı Damla Doğan Uludağ, makalelerinde plastik kirliliğiyle mücadelede yeni dönemi anlattı.
Sıcak bir yaz gününde marketten alınan plastik şişeden soğuk su içerken, iş yerinde bir doğum günü partisinde kesilen pastayı plastik tabak ve çatalla yerken veya market rafındaki deterjan kutularına ulaşıp kirli çamaşırlarınızı yıkayın. , doğaya geri dönüşü olmayan zararlar vereceğimize inanmıyoruz. Bunun en önemli nedeni, plastik denilen malzemenin uzun yıllar etkin bir şekilde geri dönüştürülebilmesi koşuluyla, plastik üretiminin, tüketiminin ve atıkların masum olduğuna inanmamızdır.
Dayanıklı, hafif ve en önemlisi uygun maliyetli bir seçenek olarak tanıtılan plastikler, yıllar içinde günlük hayatımızda kullandığımız birçok ürünün temelini oluşturdu. 1950’den beri dünya çapında tahminen 8 milyar ton plastik üretildi. Özellikle 2000’li yıllardan sonra katlanarak artan plastik üretimine ilişkin Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından yayınlanan istatistiklere göre her yıl yaklaşık 400 milyon ton plastik üretilmeye devam ediyor ve bu plastiklerin çoğu maalesef geri dönüştürülemez. Dünyadaki plastiğin sadece yüzde 9’unun geri dönüştürüldüğü, yüzde 12’sinin yakılarak bertaraf edildiği ve geri kalanının da atık olarak doğaya karıştığı bildirildi.
Plastik kirliliği sorununun Asya kıtasından kaynaklandığı tespit edilse de uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan birçok araştırmaya göre sorun küresel bir tehdit olarak kabul ediliyor. Plastiğin hafifliği nedeniyle, en hafif rüzgarlar ve okyanus akıntıları bile plastik atıkların dünyaya yayılmasına ve sınır aşan bir çevre sorunu haline gelmesine neden oluyor. Doğada uzun süre bozulmadan kalan plastikler, birçok canlının yaşam alanı olan ekosistemlere büyük zararlar veriyor.
Plastik atıklar güneşe, rüzgara, ısıya veya suya maruz kalarak parçalanır ve mikro ve nanoplastik adı verilen daha küçük parçalara dönüşür. Başka bir deyişle, doğada takip edemeyeceğimiz ve yok edemeyeceğimiz daha fazla plastik atık üretiliyor. Plastik parçacıklar, en derin okyanuslar da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılıyor ve vahşi yaşamın, bitkilerin, insanların ve hayatta kalmak için bağlı olduğumuz birbirine bağlı tüm ekosistemlerin sağlığını tehdit ediyor. Bu mikro boyuttaki plastikler, deniz canlılarının besin zincirinde yer almakta ve deniz ekosistemlerinin yaşam döngüsünün istenmeyen, ancak her geçen gün ortadan kaldırılamayan bir parçası haline gelmektedir.
Okyanuslardaki artan plastik miktarıyla birlikte, birçok yaban hayatı gıda için plastik tüketiyor ve deniz memelileri tarafından makro boyutta plastik yutulması artıyor. Plastik parçalar ve partiküller, hayvanların sindirim sisteminde, özellikle mide ve bağırsak duvarlarının perforasyonunda ölümcül fiziksel yaralanmalara neden olur. Deniz kaplumbağalarında gözlemlendiği gibi, az miktarda plastik bile hayvanların ömrünü kısaltmakta ve plastik yapıdaki tehlikeli kimyasallar zamanla bu hayvanların vücutlarında birikmektedir.
Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan raporda, her yıl yüzbinlerce deniz canlısı ve deniz canlılarıyla beslenen kuşların plastik atıklar nedeniyle öldüğünü ve plastik kirliliğinin bu hızla devam etmesi halinde 2050 yılına kadar deniz canlısı kuşlarının yüzde 99’unun hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. ölecek yemlerin vücutlarında plastik atık olabilir. Şu anda tüm kuşların ve balıkların neredeyse yüzde 90’ının besin zincirinde mikroplastik içerdiği varsayılmaktadır.
Bu durum, insanların doğrudan ve dolaylı olarak mikroplastiklere maruz kaldıkları ve deniz ürünleri ve içme suyu tüketimi ile sağlıklarının tehlikeye girdiği gerçeğiyle yüzleşmemiz gerektiğini göstermektedir. Viyana’daki bir üniversiteden bilim adamları tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, kişi başına haftada ortalama beş gram plastik parçacığın insan mide-bağırsak sistemine girdiğini buldu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı, İklim Değişikliği Baş Müzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE PLASTİKLERİN ROLÜ
Plastiğin küresel ısınmadaki rolünü anlamak için plastiğin üretimi ve bertaraf sonrası süreçleri de dahil olmak üzere tüm süreçlere bakmak gerekiyor.
Dünya çapındaki plastiğin yaklaşık yüzde 36’sı, diğer ürünler için ambalaj, yani ambalaj olarak pazara sunulmaktadır. Tahmin edeceğiniz gibi, orijinal ürün ambalajı açıldıktan sonra ambalajı çok hızlı bir şekilde atılıyor. Bu durum, kullanımda olan çoğu plastiğin tek kullanımlık ve çabuk atılan yönünü görmemiz için önemli bir gerçeği barındırmaktadır.
Çoğu tüketicinin bilmediği şey, kolayca atılan bir malzemenin üretim aşamasının petrokimya endüstrisi ile yakından ilgili olmasıdır. Petrol bazlı hammaddelere başka kimyasallar eklenerek işlenmemiş bir plastik üretilir. Araştırmacılar, plastik üretimi emisyon yoğun bir süreç olduğu için 1 birim plastik üretiminin karbondioksit eşdeğerinin 5 katına neden olduğunu tahmin ediyor. Yıllık üretilen plastik miktarı dikkate alındığında, plastik üretiminden kaynaklanan yıllık karbondioksitin, yollardaki yaklaşık 19 milyon araçtan kaynaklanan yıllık toplam karbondioksit emisyonuna eşdeğer olduğu tahmin edilmektedir.
Plastiklerle ilgili diğer bir emisyon kaynağı, üretilen plastikler kilometrelerce taşındığında ortaya çıkıyor. Milyonlarca kara, hava ve deniz aracının sadece plastik taşımaktan kaynaklanan emisyonlar göz ardı edilemeyecek düzeydedir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, Dünya Ekonomik Forumu çalışmalarına göre, yıllık küresel petrol tüketiminin yaklaşık yüzde 8’inin plastiklerle ilişkili olduğu tespit edilmekte ve bu oranın 2050 yılına kadar yüzde 20’ye yükselebileceği öngörülmektedir. durumda Plastik tüketimindeki mevcut artış devam ediyor.
Plastikten kurtulmaya çalışmak da pek iklim dostu bir süreç değil. Geri dönüştürülemeyen bazı plastik atıkların yakılarak bertaraf edilmesi çok yaygın bir yöntem olmasına rağmen, yine de tonlarca sera gazı emisyonu üretmektedir. Plastikler yakıldığında sadece iklimi değiştiren gazlar değil, kurşun, cıva ve arsenik gibi diğer zehirli gazlar da üretilir. Yakma işleminden kaynaklanan küller ve atık sular genellikle toprağa ve su kaynaklarına sızma riskinin olduğu çöplüklere gönderilir.
Plastiklerin üretimi ve bertarafı sırasında ortaya çıkan doğrudan emisyonlara ek olarak, mikroplastiklerin varlığından kaynaklanan başka bir sorun daha vardır. İklim değişikliğine neden olan atmosferdeki sera gazlarını dengeleyen okyanusların, karbon salınımının yarısını depolama kapasitesine sahip olduğu biliniyor. Bu dengeyi oluşturan ve okyanuslarda yaşayan başta plankton ve algler olmak üzere birçok canlı her geçen gün daha fazla mikroplastiklere maruz kalmaktadır. Bazı araştırmalara göre, mikroplastiklerin alg büyümesine ve fotosentez yeteneğinde azalmaya neden olduğu bulunmuştur. Bu nedenle, plastik kalıntıların okyanusların atmosferden karbondioksiti uzaklaştırma kabiliyetini tehdit ettiğine inanılıyor.

YENİ BİR ULUSLARARASI ANLAŞMA
İklim değişikliği bağlamında, plastiklerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmak için çeşitli yöntemler sunulabilir. Örneğin, üretim aşamasında sadece rüzgar ve güneş gibi karbonsuz enerji kaynakları kullanılarak emisyonlar büyük ölçüde azaltılabilir. Ancak plastiğin doğaya ve canlılara verdiği zarar düşünüldüğünde plastik üretimini azaltmak en etkili çözümdür. Bu noktada plastiklerin daha fazla yayılmasını önlemek için çok boyutlu sistematik değişiklikler gerekiyor.
Plastik poşetlerin ücretinin ödenmesi, hatta yasaklanması, plastik çatal, bıçak ve pipet yerine biyolojik olarak parçalanabilen çevre dostu ürünlerin sunulması, PET plastik şişelerin geri dönüşümünün daha yüksek oranda teşvik edilmesi gibi uygulamalar birçok ülkenin tercih ettiği eylemler arasında yer alıyor. Ancak bu uygulamalar ne yazık ki yerel ve ulusal düzeyde sınırlı kaldığından ve diğer yandan toplumun bilinçlendirilmesi yeterince sağlanamadığından alınan önlemler yetersiz düzeydedir ve küresel ölçekte etkili bir çözüm önerilemez.
Ayrıca, bölgesel ve küresel düzeyde düzenleyici süreçlerin yaygın olduğu ve plastik kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların önemli ölçüde arttığı gözlemlenirken, bu uygulamaların henüz küresel, bağlayıcı, sayısal ve ölçülebilir bir hedef belirleyen uluslararası anlaşmaların hükümlerine dayanmadığı görülmektedir. Plastik kirliliğini sınırlamak için. Plastik kirliliği krizinin üstesinden gelmek için mevcut uluslararası sözleşmelerin parçalanması ve etkisizliği, uluslararası tartışmaların mevcut eğilimini yeni bir bağlayıcı küresel anlaşmanın oluşturulmasına doğru kaydırdı. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler Çevre Meclisi’nin (UNEA) geçtiğimiz günlerde aldığı kararla bu yönde ilk ciddi adım atılmış ve plastik kirliliği krizine ilişkin yeni bir küresel anlaşmanın çalışmalarını yürütmek üzere bir komite kurulmuştur.
Yeni anlaşmanın, plastiğin üretim aşaması da dahil olmak üzere plastiğin tüketimini ve atık yönetimini kapsaması, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik ile ilgili bağlantıları mümkün olan en iyi şekilde yansıtması ve ışığında plastik kirliliği krizine en etkili çözümü sunması bekleniyor. güncel bilimsel veriler ve tahminler.
Dünya toplumunu hareketlendirecek bu yeni dönemde değişime ihtiyaç duyan sektörler arasında petrol üreticileri, plastik üreticileri, plastik ürün üreticileri, otomobil üreticileri, tekstilciler, ambalaj firmaları, perakendeciler, atık nakliyecileri, geri dönüşüm ve geri kazanım şirketlerini saymak mümkün görünüyor. Döngüsel ekonomiye geçişin hızlandığı bu süreçte, sıralananlar başta olmak üzere ekonomiye katkı sağlayan tüm sektörlerin bu yeni gelişmelere ayak uydurmak için hala zamanı var. Ancak bu sürenin geçişe yeterince hazırlanmak için kullanılmasının gelecekte özel sektöre önemli faydalar sağlayacağı da göz ardı edilmemelidir.